Torino Günlükleri: Alp Eteklerinde Saklı İtalyan Zarafeti
Bir Gazetecinin Not Defterinden
6 Ekim 2025, Torino – İtalya
Yazan: Ulkar Gulmammadzada
Sabahın erken saatlerinde Torino’ya vardığımda, tren garının klasik İtalyan mimarisiyle beni karşılamasıyla birlikte içimde tarifsiz bir heyecan başladı. Milano’nun karmaşasından uzak, Floransa’nın sanat çığırtkanlığından biraz daha sakin ama bir o kadar da derin bir şehir Torino. Gözle görünmeyen ama her köşe başında hissedilen bir zarafeti var.
Turin ya da yerel halkın deyimiyle “Torino”, İtalya’nın kuzeybatısında, Alplerin eteklerine kurulmuş tarihi bir şehir. Piemonte bölgesinin başkenti olan bu şehir; tarih, mimari, sanat ve gurme lezzetleriyle bir kültür mozaiği sunuyor.

Piazza Castello’da Zaman Duruyor
İlk durağım Piazza Castello. 16. yüzyıldan kalma Palazzo Reale (Kraliyet Sarayı), meydanın gururlu bekçisi gibi. Etrafta şık giyimli Torineseler sabah kahvelerini yudumlarken, ben bir kafede oturup “un caffè” siparişi veriyorum. Burada espresso bir ritüel; hızlı içilir ama etkisi uzun sürer.
İnsanlar güleryüzlü ama mesafeli. Torino’nun bir Milanolu gibi ciddi, bir Romalı gibi keyifli ama kesinlikle kendine özgü bir karakteri var. Bu şehir gösterişli olmak için çabalamıyor, çünkü zaten zarif.
Mole Antonelliana: Şehrin Kalp Atışı
Torino silüetini domine eden Mole Antonelliana, başımı göğe kaldırdığımda bana geçmişin ihtişamını fısıldıyor. Eskiden bir sinagog olarak inşa edilen bu dev yapı, bugün Ulusal Sinema Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor. Asansörle tepeye çıkarken camdan görünen şehir manzarası bir kartpostalı andırıyor: Arka planda karla kaplı Alpler, ön planda düzenli caddeler ve zarif binalar.
Eğer İtalya’nın klasik şehirlerinden daha farklı bir karakter arıyorsanız, Torino tam size göre. Burada endüstriyle sanat, aristokrasiyle işçi sınıfı hikâyeleri yan yana yürümüş. Fiat’ın doğduğu şehirde bir yandan modernlik, diğer yandan Savoy Hanedanı’nın izleri hâlâ hissediliyor.


Torino’nun Tatlısı: Gianduiotto
Her gazeteci gibi ben de hikâyelerin peşindeyim ama bir mola şart. Torino, çikolatayı sadece tatlı olarak değil, bir sanat dalı olarak görüyor. Gianduiotto, burada doğmuş en meşhur çikolatalardan biri. Fındık ezmesi ve kakaonun aşkı diyebiliriz. Küçük bir pastanede oturup gianduiotto eşliğinde sıcak bir “bicerin” içiyorum — espresso, çikolata ve kremadan oluşan bu içecek, Torino’nun ruhunu bardağa sığdırmış gibi.


Alternatif Torino: San Salvario ve Sokak Sanatı
Gün batarken rotamı San Salvario semtine çeviriyorum. Bir zamanlar pek tercih edilmeyen bu mahalle, bugün gençlerin, sanatçıların ve gurme restoranların uğrak noktası olmuş. Duvarları rengarenk grafitiler süslüyor. Torino’nun aristokrat yüzünün yanında, bohem ve alternatif bir yanı da var. Tam bir Avrupa metropolü gibi; çok katmanlı, çok dilli ve çok renkli.
Torino, ilk bakışta sizi çarpmaz. Ama zamanla içine çeker. Her gün biraz daha tanırsınız onu, tıpkı iyi yazılmış bir roman gibi. Alplerin gölgesindeki bu şehir, sadece tarihiyle değil, bugünüyle de çok şey söylüyor.
Buraya turist olarak değil, bir zaman yolcusu gibi geldim. Sokaklarında gezerken tarihin ayak izlerini, sanatın sesini ve insan hikâyelerini duydum. Torino, bağırmaz ama anlatır. Dinlerseniz, çok şey öğrenirsiniz.
Bir sonraki durağım neresi bilmiyorum ama Torino defterime “yeniden gelinmeli” notunu düşüyorum.